Varis problemi insanlık tarihi kadar eskidir. 2500 yıl önce yapılan bazı Yunan heykellerinde varisler çok belirgin olarak gösterilmiştir. Ancak yazılı belgelerde ilk kez, M.Ö. 1600’lü yıllarda Ebers papirüslerinde tanımlanmıştır. Günümüzde ise insanların yüzde 5 ile yüzde 40’ını etkileyen, genellikle hayati önem arz etmese de, yaşam kalitesini düşürmesi ve ciddi kozmetik sorunlar yaratabilmesi nedeniyle çok yaygın toplumsal bir hastalık olarak kabul ediliyor.
Ülkemizde en az 5 milyon kişide farklı derecelerde varis olduğu öngörüsünün doğruluğu aşikârdır. Bacaklarımıza gelen temiz kan, kirli kan olarak bacak kaslarımızın kasılmasıyla toplardamarlarda oluşan pompalama sonucu akciğere gönderilir, var olan yerçekimi ise yukarı doğru akan bu kanın tekrar bacaklarımıza geri dönmesine yol açan bir kuvvet doğurur. Bacak toplardamarlarında bulunan kapakçıklar ise kanın sadece yukarı kalbe doğru akmasına izin verir ve yerçekiminin bu akışı ters yöne çevirmesine kapanarak engel olurlar. Bu kapakçıklar, kalıtımsal ve edinsel bazı faktörler sonucu tahrip olurlarsa, akciğere gönderilen kan yerçekimi etkisiyle geri kaçar (reflü) ve bacak toplardamarlarında birikir. Yıllar içinde geri kaçan bu kanın oluşturduğu basınç artışı nedeniyle bacakta toplardamarlar şişer, genişler ve sonuçta varisleri oluştururlar.
Varis nedir?
En basit tanımıyla varis, özellikle bacaklarda toplardamarların genişlemesi, uzaması ve büküm büküm olması şeklinde ortaya çıkan ve sadece insana özgü bir hastalıktır. Başka hiç bir memelide saptanmamıştır. Ayaklardan kalbe doğru (aşağıdan yukarıya) kanı taşımakla görevli bu sistemdeki genişlemenin nedeni ise, ayak toplardamarlarımızdaki kapakların işlevlerinin bozulmasıdır (venöz yetmezlik).
Genel anlamda büyüklükleri ve cilde yakınlıklarına göre üç tür varis vardır:
Büyük varisler (variköz vanlar)
Ciltte belirgin çıkıntı yapan, çapları 4-15 mm arasında değişen varislerdir ve çoğunlukla büyük bir yüzeysel toplardamardaki kapak yetmezliğine bağlı olarak oluşurlar.
Orta boy varisler (retiküler venler)
Ciltten hafif çıkıntı yapan, yeşil-kırmız renkli, 2-4 mm arasında değişen genişlikteki varislerdir ve çoğunlukla daha küçük bir yüzeysel toplardamardaki kapak yetmezliği sonucu oluşurlar.
Kılcal varisler (spider venler)
Ciltten çıkıntı yapmayan, çapları 1-2 mm’den küçük olan kırmızı-mor renkli varislerdir ve çoğunlukla bir ya da birkaç küçük yüzeysel toplardamardaki kapak yetmezliği sonucu oluşurlar.
Varisin belirtileri nelerdir?
- Şişlik: Sıklıkla ayak bileği ve baldırda şişlik oluşur. Uzun süre ayakta kalmakla özellikle akşama doğru oluşan ve sabah yataktan kalktığımızda görülmeyen bir şişliktir.
- Ağrı: Uzun süre ayakta durmakla oluşan künt, derin ve bacağa ağırlık veren bir ağrıdır. Ağrı ayağı yukarı kaldırmakla veya bir süre yatmakla düzelir.
- Kaşıntı: Yanma hissi ve zonklama ile birlikte özellikle renk değişikliği oluştuğunda ayak bileği ve çevresinde görülebilir.
- Gece krampları, yorgunluk ve gerginlik hissi: Özellikle uzun süre ayakta kalındığında veya uzun yolculuklar sonrası gece ayaklarda oluşan huzursuzluk ve nereye koyacağını bilememe hissi varis probleminin habercisi olabilir.
- Tromboflebitler: Genişlemiş venöz yapıların travma sonrası veya kendiliğinden pıhtılaşması ve yüzeyinde enflamasyon oluşmasıdır. Cilt kızarır, ısı artışı oluşur ve aşırı hassastır. Kendiliğinden veya tedavi ile geçer ancak tekrarlayabilir.
- Cilt değişiklikleri: Renk değişikliğinden açık ve iyileşmeyen yaralara kadar geniş bir perspektifte oluşabilir.
- Kanama: Tek aciliyet oluşturan durumdur. Basınç yüksek olduğu için varis kanamaları şiddetli olabilir. Genellikle yeterli kompresyonla durdurulabilir.
Varis hastalığının seyri nasıldır?
Bacaklarda ağrı, gün içinde giderek artan kramplar, gecenin özellikle ilk yarısında bacak sızlaması, bacaklarda ve ayak bileklerinde şişlik, bacaklarda ağırlık hissi, uyuşma ve karıncalanma gibi şikâyetler tedavi başladığında düzelir. Tedavinin geciktirilmesiyle daha da ilerleyen vakalarda iyileşmeyen bacak yaraları, ciltte kalınlaşma ve sertleşme, kanama, iltihap (flebit) gelişmesiyle birlikte şiddetli ağrı ve şişlikler, giderek çoğalan ve koyulaşan lekeler gelişir ve tedavisi güçleşir, tedaviye rağmen bulgular tamamen düzelmeyebilir.
Günümüzde varis gelişiminin klinik basamakları sınıflandırılmıştır:
- C0: Venöz yetmezliğin görülen bulgusu yoktur.
- C1: Spider ve retikülar venler mevcuttur.
- C2: Variköz venler mevcuttur.
- C3: Ödem
- C4a: Pigmentasyon ve egzema gibi venöz yetmezliğe bağı deri bulguları mevcuttur.
- C4b: Lipodermoskleroz ve atrofi balche adını verdiğimiz deri değişiklikleri mevcuttur.
- C5: C4 deki ülserlerin iyileşmiş hali mevcuttur.
- C6: Aktif ülser mevcuttur.
Varis nasıl teşhis ediliyor?
Kronik venöz hastalığın klinik göstergeleri olan ödem (şişlik), deride renk değişikliği ve venöz ülserlerin varlığı genelde tanı metotlarına başvurmadan dahi venöz hipertansiyon tanısını koymak için yeterlidir. Bununla birlikte bazı şüpheli durumlarda tanıyı kesinleştirmek, nedeni tam olarak (reflü, tıkanma veya venoz pompa disfonksiyonu gibi) belirlemek ve hastalığın tam yerini ve düzeyini tespit etmek için tanısal metotlara başvurulur. Günümüzde üç önemli tanı metodu tercih edilmektedir:
- Ultrason
- Kontrast venografi
- Magnetik Rezonans venografı
Günümüzde tanıda kontrast venografi, yerini daha çok duplex ultrasonografi ve magnetik rezonans (MR) görüntüleme gibi noninvazif tekniklere bırakmıştır. Sadece tanıda şüphe olan olgularda diğer tekniklere başvurulmaktadır. Kısacası, duplex ultrasonografi kolay güvenilir, tekrar edilebilir, noninvazif ve ucuz bir tanı metodu olarak klinikte devamlı kullanılan bir metot olmuştur. Duplex ultrasonografide ses dalgaları kullanılarak derin ve yüzeyel venöz damarların gerçek zamanlı anatomik görüntüleri ile birlikte bu damarlardaki kan akımının dinamik değerlendirilmesi de yapılarak; venöz sistemdeki problemin tanımı yapılabilmekte ve lokalizasyonu kolaylıkla tespit edilebilmektedir.